Divân Edebiyatında “Sevgili”

Divân şiirinin baş kişisi sevgilidir. Âşık yani seven sürekli sevgilisinin özelliklerini anlatır.Bende sizlere elimden geldiğince sevgiliden bahsedeceğim.

Sevgili şiirlerde “can, cânan, yâr, habib, ma’şûk, güzel, hûb, sanem, büt, nigâr, şâh, hüsrev, sultan, mâh, âfitâb, tabîb, dilber, melek, sâkî, mehlikâ, perî” vs. kelimeleriyle ifade edilir.

Sevgilinin özelliklerinin en başında acı ve ızdırap verici oluşu gelir. Âşığın canına kasteder.Bunu gözleriyle, kirpikleriyle, saçlarıyla yapar.Sevgilinin saçları âşığın boynuna dolanır.Bakışları o kadar hışımlıdır ki âşığın nefesini keser.Kılıç gibi kirpikleriyle âşığı yaralar.Benleri ise birer kurşundur.Gamzesi ise bir çukurdur.Dudak hayat suyu gibi can verir.

Sevgili gözüyle âşığı büyüler bu sebeple bazen cadı diye bahsedilir.Kirpikler sıra sıra dizildiği için bazen askere benzetilir.Kılıç, hançer, ok benzetmeleri de yapılır.Kaşlar hilale benzer.Yanak güneşe benzetilir.

Sevgili âşığı görmezden gelir.Rakiple daha çok ilgilenir.Gönlü taştandır.Söz verir ama asla sözünde durmaz.Sevgilinin bu hareketlerini kimse yadırgamaz, ayıplamaz.Çünkü o, gönül mülkünün sultanıdır.Sevgili ızdırap vermezse âşık için daha kötüdür.Çünkü artık âşıktan yüz çevirmiştir.

Sevgilinin ızdırap vermesi âşığın aşkını test etmek içindir.

“Chicago Typewriter”

Herkese yeniden merhaba!Bu sefer karşınıza kitap yerine dizi yorumuyla çıkıyorum.Uzun zamandır izlemeyi düşündüğüm bir türlü fırsat bulamadığım;izledikten sonra da “Keşke izleseymişim neden bu kadar bekledim ki?” dediğim, beni baştan sona her anıyla etkileyen bir diziden bahsetmek istiyorum.

Diziyi öncelikle sevdiğim oyuncular olduğu için izlemek istedim.(Yo Ah-In,Go Kyung-Pyo için) Ama diziyi izledikçe gerçekten sadece oyunculuk değil;konuda bir o kadar etkileyiciydi.Hatta her izlediğimde keşke bu dizinin kitabı olsaydı da okusaydım demekten kendimi alamadım.

Dizi, 1930’lu yıllarda Korelilerin Japon sömürgesi altında yaşayan ve ülkesini bağımsız hale getirmek için harekete geçen gençlerimizin günümüze reenkarnasyon olan karakterleri etrafında geçiyor.Başlarda reenkarne olduklarını anlamasalar da ilerleyen zamanlarda yavaş yavaş hatırlamaya başlıyorlar ve olaylar gelişiyor.Geçmişte yarım kalan romanlarını günümüzde tamamlıyorlar.Bu dizinin yorumunu buraya sığdırmam mümkün değil.Üzerine o kadar çok şey söyleyebilirim ki sizlere..Özetle bu dizi de dostluk ve Vatanımızın ne kadar değerli olduğunu bir kere daha anlamış oldum diyebilirim.Size beni etkileyen dizi şarkısını ve fotoğraflarını atıyorum.Bu diziye bir şans verin derim.Pişman olmayacaksınız.

AKR20170604016900005_01_i_20170604104103099Chicago_Typewriter_ep11.mpg_20170522_194416.877Chicago12-00349chicago-typewriter1Chicago-Typewriter-Past-Lifeimage_2305804871490927471324_zpsyjdfv4rltvn-chicago-typewriter-e16-end-170603-360p-next-mp4_000332504-e1496533196571

 

 

“bin damla göz yaşı”

Öncelikle herkese merhabaa! Yorumlamam gereken çok fazla kitap olmasına rağmen hiç birini yapacak fırsatım olmadı.Bunun çok tatlı bir sebebi var;bir kedi sahibi olduk.Kendisi daha 2 aylık ve ilgiye fazlaca ihtiyacı olduğu için zamanımı ona ayırmaya çalıştım.Bu sebeple bazı işlerimi ertelemek zorunda kaldım.

Eminim ki pek çoğunuz “bin damla gözyaşı” romanını kitapçılarda muhakkak  görmüşsünüzdür.Bu kitap LEYLA’DAN SONRA gönüllüleri tarafından 2016 yılında kitaptaki kahramanımızla aynı hastalığa sahip arkadaşları Istanbul Tıp Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Nursena Deniz’in anısını yaşatmak için basılmış.

Romanımız Japonya’da yaşayan Aya’nın gerçek hayat öyküsü ve onun kendi yazdığı anılarından oluşuyor.Aya Spino-serebellar ataksi hastalığına sahip olduğunu 14 yaşında öğreniyor.Bu hastalık genetiksel ve maalesef ki nadir görülüyor.Yürümede dengesizlik,konuşmada bozukluk,hayal görme,kalem tutamama,unutma..Bunlar hastalık sonucu kişilerde görülen bozukluklar..Gerçekten kitabı ağlayarak okudum çünkü Aya o kadar istekliydi ki yaşamak için..Aya’nın yavaş yavaş eridiğini,çaresizliğini bende yaşadım.

Kitapla ilgili fazlaca şey yazmak isterdim ama kelimelere dökmek benim için zor bizler çok şükür ki sağlıklıyız.Dünya’da nadir ve ölümcül hastalıklara sahip çok fazla insan var.Bu tarz kitaplar yayınlanmalı ve bizler de bilinçli davranmalıyız diye düşünüyorum..Bir not daha düşeyim bu roman dizi oluyor ve başrolde Farah Zeynep Abdullah olacakmış.Ben açıkçası kitapların dizi olmasından hoşlanmıyorum.Film belki ama dizi cık cık..

 

“Bir Seri Katilin Izini Sürmek”

“Bir Seri Katilin Izini Sürmek” Gerçek Suç Hikayeleri serisinin 4. kitabı ve bu seride bir seri katil değil;birden fazla katil konu olarak işlenmiş.Şimdi sizlerle ilgimi çekenleri paylaşmak istiyorum.

Joachim Kroll;kendisinin diğer adı “Duisburg Yamyamı”Kroll Yamyam mı ? diye tepki vermiş olabilirsiniz ki ben okurken aynen böyleydim. komik_resim_video_oyun_fikra_bilmece-23.jpg

Gerçekten de kendisi insan eti yiyormuş;hatta yakalandığında yemeğini pişiriyormuş.Daha sonra kendisini savunurken et fiyatlarının yüksek olması sebebiyle bu tercihi yaptığını söylemiş.O zaman herkes senin gibi yapsın abicim dimi?

Sıradaki abimiz Dünyanın En Tehlikeli Katili unvanını almış.Tahminlere göre 4-213 kurbanı var.Adı Henry Lee Lucas,takma adı Amerika’nın En Bereketli Katili…HENRY Kendisi ayrıca seri bir yalancı olduğu için söylediği şeylerin doğru olup olmadığı konusunda polisler oldukça zorlanmışlar.Çocukken sürekli annesi tarafından suistimal edilmiş.Ilerleyen zamanlarda annesinin hayatına son veriyor.

Peter Sutcliffe takma adı “Yorkshire’lı Karındeşen”.Adını 1888 yılında beş hayat kadınını öldürüp hiç bir zaman yakalanamayan Karındeşen Jack’ten aldı.Bu abimizin kurban sayısı daha fazla ve yakayı ele vermiş.article-2234709-0461DC880000044D-952_306x423

Hep erkeklerden bahsettim son olarakta bir psikopat ablamızı es geçmek istemedim.Bu abla “Amerika’nın En Ünlü Kadın Seri Katili” unvanını almış.Gerçek adı Aileen Wuornos.Bilinen 7 tane kurbanı var.2002 yılında idam cezası almış ve zehirli iğne ile öldürülmüş.aileenEvet bu kitapta en çok ilgimi çeken isimler bunlardı.Eğer bu tarz şeyleri merak ediyorsanız okumanızı tavsiye ediyorum.

 

 

 

Katil Babalar

      Merhaba!Bir önceki yazımda Paloma yayınevinden çıkmış olan Gerçek Suç Hikayeleri serisinden bahsetmiştim.Zodyak katili olan babasını bulan Gary Stewart’ın hikayesinden sonra şimdi de Katil Babalar kitabını inceleyeceğim.Şunu itiraf etmeliyim ki uzun zamandır beni derinden etkileyen kitaplar arasına girmeyi başardı.Kitabı okuyan bazı arkadaşlarım içeriğini rahatsız edici bulduklarını söylediler fakat ben onlara katılmıyorum.Maalesef ki hiç birimiz masal dünyasında yaşamıyoruz ve üzülerek söylüyorum ki kitaptaki olayları yaşayan bir sürü insan var.

     Kitapta eşleri ve çocuklarını öldürdükten sonra kendi hayatlarına da son veren babalar,eşlerinin ilgisi çocuklarına kayıyor diye düşünüp çocuklarını katleden babalar ve en acıklısı ve ülkemizde de her geçen gün daha da artıp büyük bir sorun haline gelmiş “PEDOFILI” konusu işlenmiş.

     Beni en etkileyen konu pedofili oldu.Çünkü Türkiye de de pedofilinin arttığı bir gerçek…Belki bazılarınız bilir bir kaç ay önce 2 yaşındaki bir çocuğa tecavüz ettikten sonra öldürüp önce çöpe daha sonrada korkusundan tarlaya gömen bir adam vardı.Ve bu onun ilki değildi.Köydeki pek çok çocuğu şeker verme  ya da bilgisayardan oyun açma bahanesiyle evine aldığı ortaya çıkmıştı.Maalesef ki bu durum çok korkunç..Annelerin,babaların ve bizlerin de dikkatli olması gereken bir konu..Bir çocuk kendini nasıl koruyabilir ya da ona kötü bir düşünceyle yaklaşıldığını anlayabilir?Hiç unutmadığım bir olayı burada da sizlerle paylaşmak istiyorum.Geçen sene okula giderken otobüste genç bir kadın küçük tatlı bir kız çocuğuyla otobüse bindiler.Çok geçmeden orta yaşlı bir adam kızın yanaklarını sıktı ve çocuğun annesi kızını hemen kenara çekti ve adama benden izin almadan çocuğuma dokunmayın dedi.Hatırlıyorum herkes şaşırmıştı buna bende dahilim.O zaman bazı insanlar bu yeni nesil anneler çok bilmiş sanki sadece onların çocukları var vb. yorumlarda bulunmuşlardı.Şimdi düşündüğümde aslında bilinçli bir anneymiş.Çocuğuna ne gibi bir dürtüyle yaklaşıldığını bilemez belki kötü bir amacı var belki de iyi..

     Katil Babalar yazarı Mary Papenfuss gerçekten iyi bir iş çıkartmış.Kitabın içinde hapiste olan babalarla da iletişim kurup onların gözünden de cinayetleri incelemiş.Bazı babalar çok pişman olmuşken bazıları pişmanlık duymadan hapisteki hayatlarına devam ediyorlar.

     Kitapla ilgili detayları ve düşüncelerimi sizlerle paylaştım.Daha fazla detaya inmeyeceğim eğer merak ettiğiniz bir konu varsa bana yazabilirsiniz.Iyi okumalar:)

Gerçek Suç Hikayeleri Serisi

          Uzun bir aradan sonra tekrardan Merhaba!

Bu yazımda size Paloma Yayınevinin 6 seriden oluşan Gerçek Suç Hikayeleri serisinden bahsetmek istiyorum.Eğer sizlerde benim gibi Suç,Polisiye türlerinden hoşlanıyorsanız kesinlikle durmayın ve okumaya başlayın.Bu serinin en önemli özelliği kendisinin de söylediği gibi gerçek suç hikayelerinden oluşması… 

16464846_612583875596938_1103759887302656000_n

Bu serinin ilk okuduğum kitabı 5 numaralı kitap “Hayvanların En Tehlikelisi- Babamı aramak…ve Zodyak Katili’ni bulmak”.Şimdi sizlere biraz bu kitaptan bahsedeceğim.

Gary Stewart,bebekken evlat edinilmiş,üvey anne ve babasının sevgisi ile büyümüştür.Bir gün ansızın gelen bir telefonla hayatı değişir ve öz annesiyle tanışır.Babasını çok merak etmesine rağmen annesinin babası ile ilgili konuşmak istememesi sebebiyle bir süre bu merakını bir kenara bırakır.Merakına yenik düşmesi sonucu babasını araştırmaya başlar.Her ne kadar kabul etmek istemese de babasının katil olduğunu öğrenir.

Gary Stewart kitabını fotoğraflarla desteklemiş bu da anlatılanları kafanızda daha iyi şekillendirmenizi sağlıyor.Kitabı okuyacaklar için çok fazla detaya girmek istemiyorum.Amacım size bu harika seri kitaplarını tanıtmaktı.Bir daha ki yazımda “Katil Babalar” kitabından bahsedeceğim.Şimdiden herkese iyi okumalar 🙂

Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları

0000000661144-1

Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları kitabı üç seriden oluşuyor.Şu anda sadece iki kitap Türkçeye çevrildi.Üçüncü kitabı büyük bir merakla bekliyorum.Ingilizcesi iyi olanlar üçüncü kitabı da alabilirler.

Ilk kitap bizi ikinci kitaptaki olaylara hazırlıyor.Anlatılan karakterlerin resimlerinin de verilmiş olması benim çok hoşuma gitti.Şunun altını çizerek söylüyorum bu kahramanlar tuhaflar..Size bunu daha iyi anlamanız için kitaptaki resimlerden bir kaç tanesini koyuyorum.

 

Ikinci kitap olan “Gölge Şehir”i bir solukta okudum.Gerçekten sürükleyici ve hiç bir tahminimin tutmadığı bir kitaptı.Çok heyecanlı bir yerde bitmiş olması benim için çok kötü oldu.Merakla üçüncü kitabı bekliyorum.Size tavsiyem kesinlikle okumalısınız.

Son olarak;kitabın filmi çıkıyor.Ben pek taraftarı değilim bakalım filmi nasıl olucak.Merak edenler için 30 Eylülde vizyona girecekmiş. 🙂 “Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları” okumaya devam et

Seni seven mi yoksa senin sevdiğin mi ikilemi üzerine

     Genelde pek çok kişinin bu başlıktaki durumu yaşadığından eminim.Yaşamasa bile bu soruyla kesinlikle karşılaşmıştır.Birini çok seviyorum ama o beni hiç sevmiyor? Yahut,ben sevmiyorum ama o bana aşık napsam ki?
       Şunu itiraf etmeliyim ki zamanında çok sevdiğim biri oldu.(Onunda beni sevdiğini zannetmiştim.-Kandırıcıkçı )Ve o benim onu çok sevdiğime,onu bırakamayacağıma o kadar emindi ki -burda benim hatam büyük- benimle oynadı desem yeridir.Ilk aşkımdı ve malesef bende derin izler bırakan bir aşk macerasıydı.Ben ne kadar seversem seveyim o beni sevmediği için ilişkimiz bitti.Hayatımın belkide en büyük hayal kırıklığıydı..
        Şimdi benim düşüncelerime gelirsek;bence “TEK TARAFLI” hiç bir şey olmuyor.Şimdi senin sevdiğinle beraber olsan o seni yeteri kadar sevmediği için karşına sürekli pürüzler çıkaracak,seni zorlayarak sabrını ve aşkını sınayacak.Kendinden ödün vermeye ve mutsuz olmaya başlayacaksın.Aa tabi istisnalar vardır çok uğraşırsın sevdiğin insanla olursun belki oda senden etkilenir mutlu mesut yaşarsınız.Tamam benim sevdiğimle olmuyor ama beni seven biri var bundan eminim onla deneyeyim diyorsan bu da bana doğru gelmiyor.Pek çok kişi ben bi deneyeyim ya bende severim bakarsın diyip bu yola giriyor ama tek yaptığı karşısındaki insanın duygularını anlamadan,sadece kendindeki duygu ve ilgi açlığını doyurmak.Istisnalar yine olabilir ama etrafımda görmedim istisnai bir durum.Bana göre iki kişi sevmeli.Aşk karşılıklı olursa güzel olur.Kalpler bir ise güzel olur ve karşınıza çıkan her zorluğa birlikte göğüs gerersiniz.Benim düşüncelerim bu umarım karşımıza hem bizi seven hemde bizim sevdiğimiz biri çıkar..

Dahhâk Efsanesi

Dahhâk,eski Iran mitolojisinde adı geçen bir hükümdardır.Zulüm ve kötülüğüyle nam salmıştır.Iki omzunun üzerinde kendisine acı veren yılan otururmuş.Dönemin hekimleri hiç bir çare bulamamışlar.Bir gün şeytan hekim kılığına girip tek çaresinin bu yılanlara çocuk beyni yedirtilmesi olduğunu söyler ve böylece Dahhâk her gün bu yılanlara iki çocuk beyni yedirtmeye başlar.Sıra demirci Gave’in on sekizinci çocuğuna gelince,demirci deri önlüğünü bayrak gibi kullanarak arkasına topladığı insanlarla ayaklanıp Dahhâk’ı tahttan indirmiş ve yerine Feridun’u geçirmiştir.Dahhâk-i Mâri yani yılanlı Dahhâk da denilir.

Angela’nın Külleri

233px-Angela'nın_Külleri_Kitap

Frank Mccourt’un çocukluk anılarını anlattığı inanılmaz bir kitap.Kitabın bazı yerlerinde ağladım,bazı yerlerinde Frank ile beraber güldüm.Kitapla ilgili yorumlara baktığınızda her yerde kitabın şu ilk cümlesini görürsünüz;

“Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda,nasıl hayatta kalabildiğime hala şaşarım.Kötü bir çocukluktu;mutlu bir çocukluğun pek kayda değer tarafı yoktur zaten.Sadece mutsuz bir çocukluk geçirmiş olmak da,mutsuz bir Irlandalı çocuk olmak kadar kötü değildir.Bundan da kötüsü mutsuz bir Irlandalı Katolik çocuk olmaktır.”

Gerçekten kitabı okuduktan sonra bende Frank’ın nasıl hayatta kaldığına şaşırıyorum.Alkolik ve sorumsuz bir baba ve ailesini ne olursa olsun doyurmak için vakıf kapılarında yardım isteyen bir anne.Açlığı ve fakirliği sizde onlarla birlikte yaşıyorsunuz.Aile babanın işsizlik parasıyla geçinir fakat baba bu parayı getirmek yerine içki içmeyi tercih eder.Açlıktan Frank’ın iki kardeşi de ölür.Frank sadece babasının hikayelerini sever ve bu da onun ileride bir yazar olmasını sağlar.Frank ailesine yardım etmek için gazete dağıtır.Daha sonra telgraf dağıtıcılığı yapmaya başlar tek amacı Amerika’ya gitmektir;eğer Irlanda da kalmaya devam ederse gelişemeyeceğini ,hep geri kalacağını düşünür.Sonrasında bir kadınla tanışır;kadının alacaklılarına tehdit mektupları yazarak para kazanır.Bir gün kadının evine gittiğinde kadını ölmüş bulur,kadının evinde para bulur ve bu parayla Amerika’ya gider.Kitapta burada bitiyor.

Ayrıca bu kitabın filmi de var izlemek isteyen arkadaşlar için.Filmden kareler;

2-45

220px-Angela'nın_Külleri_Film_1999

300px-Angela'nın_Külleri_Film_1999_ekran_görüntü

Gerçek Frank Mccourt ve ailesi;

FM

Frank-McCourt-001

gal-mccourt-6-jpg

mcc1-007